26 Temmuz 2007 Perşembe

KUZEY YILDIZI : NORVEÇ ORMAN KEDİSİ


Ünlü “Çizmeli Kedi” masalını bilirsiniz; onun İskandinav versiyonunda, kötü karakter koca kafalı, şapşal suratlı bir dev yani troll'dur. Bu masalda kahramanımız dişi bir Norveç Orman Kedisi’dir. Bu akıllı ve güzel kedi, trolllerin güneş ışığında taşlaştıklarını bilir ve kötü kalpli troll ile akşam buluşmaya gider. Zekası sayesinde koca devi sabaha kadar lafa tutar ve güneş doğunca da troll taşlaşır. Eski Norveç efsanelerinde güzel yüzlü, bol kuyruklu bir “peri” kedisi olarak anılan Norveç kedisinin çok büyük avlanma ve zıplama yetenekleri olduğuna inanılırdı.
Norveç Orman Kedisi (Norsk Skaukatt), gerçek bir doğal türdür ve kökeni Norveç’tir. Adına layık olarak bir orman canlısı gibidir: suyla arası çok iyidir, nehirlerden ve orman derelerinden balık avlar. Çok da zarif bir kedidir. Altın rengi çizgili parlak zümrüt gözler, uzun, bol tüyler, tatlı ifadeli yüzler, şık kulak ve pati süsleri. Bir Norveç Kedisi’ni gördüğünüz her zaman, gözler için bir ziyafettir. İpek-dokulu yumuşak tüylerine dokunduğunuz her an, parmak uçlarınız için bir zevktir.
Küçük bir tarih dersi:Bu kediler, Norveç’te tarihi çok eskilere dayanan bir kedi türüdür. Asırlardır halk masallarında ve mitolojilerinde yer almışlardır ve Norveçliler her zaman var olduklarını savunurlar. Tam olarak kökenleri saptanamasa da bir şey kesindir: Orman kedileri, Viking denizcilerinin Türkiye, İspanya, Afrika ve Rusya gibi uzak ülkelerden kedi getirmeleri sonucu ortaya çıkmışlardır. İskandinavya’ya özgü başka küçük kedi türü yoktur. Bu kediler, Vikingler ile dünyayı keşfetmişler, karada ve denizde buğday ambarlarını korumuşlar ve torunlarını da gelecekte dolaşsınlar diye Kuzey Amerika’ya bırakmışlardır. Bu kediler gerçekten de geçen 4000 yıl içinde İskandinav ormanlardan gelmişlerdir ve Norveç dilinde isimleri “Norsk Skaukatt” olarak bilinir. Bazı insanlar, bu seyyah kedilerin Maine Coon Kedisi ve uzun tüylü Manx kedisinin çok eski ataları olduğuna inanırlar. Tüm bu karışık türler çiftleştirilmiş ve sadece en gür tüylüler ile sağlam yapılı olanlar Norveç’in ve İsveç’in acımasız soğuklarına dayanabilip çiftçilerin yoldaşları olarak bugünlere gelmişlerdir. 20. yüzyılın ortalarında İskandiva şehir hayatının gelişmesi ve yayılması Norveç Orman Kedisi’ni tehdit etmiştir; bu yüzden Norveç’te bu güzel kedileri korumak için özel bir yetiştiricilik programı uygulamaya konulmuştur. Norveç Kedileri, sadece yakışıklı ve kolay bakılan kediler oldukları için değil, ayrıca sakin, sevecen ve ilginç dostlar oldukları için bugünlerde çok popülerdir.
Kuzey Amerika’nın Doğu kıyılarına ilk patilerini basmaları, en ünlü Vikingler’den ve Norveçli kaşiflerden olan Lief Erickson’la seyahat ettikleri 13. yüzyıla kadar uzanır. Modern günlerde ise 1979 yılında tekrar yumuşak patileri ile geri dönmüşlerdir.

Çevrelerine Uyum Sağlamak için Yaratılmış Kediler:Bembeyaz tüylü olanlarından kömür karası rengi olanlarına kadar çoğu renkten Norveç Kedisi vardır. Üstelik, olabilecek her türlü tüy deseni ve ara-renk kombinasyonlarına sahiptirler. Sadece Siyam ya da İran Kedilerinde görülen kahverengi pati noktaları bu türlerde görülmez. Koyu renkli kediler, güneşten daha çok sıcaklık aldıkları için, daha az tüye ihtiyaç duyarlar. Açık renkli kediler ise daha uzun ve sık tüylere sahiptirler. Bazı renkler mevsimlere bağlı olarak açıktan koyu tonlara doğru değişir. Doğal bir tür olduklarından dolayı, yetişkin olanlarının boyutu kediden kediye değişir.
Evde ve Oyunda:Norveç Orman Kedisi tam bir evcimen ev arkadaşıdır. İnsanlarla ve diğer evcil hayvanlarla birlikte olmaktan çok hoşlanır ve çocuklarla arasından su sızmaz. Çok sabırlı hayvanlar olduklarından kolay kolay sinirlenmezler. Dolayısıyla bu sabır küpü karizmatik kediyi kızdırmayı başarırsanız ve güzel bir pati yerseniz, kediciği “asabi” diye azarlamayın! Oldukça zekidirler ve doğal bir merakları vardır. Bu merak, her kediyle birlikte verilen doğal eşantiyon olan merak duygusundan biraz daha ötedir; çünkü kendisi ormanlarda yaşamaya alışık bir kedidir. Sıcak aylarda bu kedilerin kucağınızda oturmasını bekleyemezsiniz; yanınızda serin bir yerde uzanmaktan daha memnun olacaklardır.
Bu Orman Kedileri’nin bakımı zor değildir. Eğer tüylerine fırçalamak gibi rutin bakım yapmazsanız matlaşabilirler, fakat yine de bu matlaşma diğer uzun tüylü türlerinki kadar çok olmaz. Senede bir kez tüy dökerler. En etkileyici kısmı aslan yeleleridir. Bu uzun ve sık yeleler uzun yıllar çok acımasız kış soğuklarına kafa tutmuşlardır ve gerçekten de muhteşemdirler. Özellikleri:Orjinal bir Norveç Orman Kedisi’nin vücudu güçlü, kaslı ve yapılıdır. Uzun bir gövdeye ve uzun bacaklara sahiptir. Arka bacakları ön bacaklarından uzun olur. Ayaklarının arası açıktır ve patileri güçlü olmakla birlikte kocamandır. Kuyruğu uzun, tüylü ve en az gövdenin uzunluğu kadar uzundur. Kafasının hafif üçgensi bir şekli vardur ve uzun, geniş ve düz bir buruna ev sahipliği yapar. Yanakları dolgun dolgundur ve çenesi de büyüktür. Kulakları uzun, dik ve sivridir; ayrıca içleri de güzelce tüylerle kaplanmıştır. Çarpıcı ve uzun bıyıkları vardır. Hafif bir açıyla duran gözleri geniş ve badem şekillidir.
Norveç Orman Kedisinin iki tane tüy katmanı vardır: su geçirmez ipeksi bir üst doku ve sıkı, bol tüylü bir alt doku. Giyimine kuşamına son derece önem veren bu güzel kedinin boynunun ve göğsünün etrafında oluşan şal gibi tüyler, sonbahar ve kışları çok etkileyicidir, fakat yazın kaybolur. Nokta lekeli renkler hariç her renk ve varyasyonda bulunabilir. Çoğu türünün göğüsleri ve patileri beyazdır. Göz rengi tüylerine uyumlu olur. Maine Coon kedileri ve Norveç Orman Kedileri ilk bakışta pek çok insan tarafından karıştırılsa da, aralarında önemli farklar vardır. Norveç Orman Kedisi’nin daha pofuduk bir kuyruğu vardır ve burnu daha sivridir. Gözleri daha eğimlidir ve kulakları birbirine daha yakındır. Her iki sevimli kedi türü de aynı iklim şartlarında gelişmişlerdir ve çiftlik kedisi olmak gibi ortak bir tarihi geçmişi paylaşırlar.
Huyu suyu: Norveç Orman Kedileri dayanıklıdırlar ve anne bir kedi yavruları kolayca dünyaya getirebilir. Minik yavrular da daha 3-4 aylıkken yetişkin dönemlerinde salına salına sergileyecekleri güzel tüylerini uzatmaya başlarlar. Yetişkin kediler oyuncu, sevecen ve son derece aktiftirler. Bu tür kediler için her zaman geniş bahçeli bir ev daha iyidir: bu bahçe ne kadar geniş ve engebeli olursa o kadar mutlu olurlar. Çok zekidirler ve kapı kollarına asılıp açmak gibi oldukça sıradan(!) aktiviteleri çok çabuk ve kolayca öğrenirler. Norveç Orman Kedileri bahar ve yaz aylarından çok tüy döktükleri için düzenli fırçalanmaları gerekir.

MAİNE COON KEDİSİ



Eğer herhangi bir kedi bütünüyle Amerikan kedisi olarak anılabilirse, o da kesinlikle Maine Coon’dur. Bu doğal türün kökeni hakkında kimi pek olası olmayan, kimi de genetik olarak imkansız pek çok efsane vardır. Pek muhtemel olmayan efsanelerden biri, Marie Antoinette’nin 1789’da Fransız İhtilali’nin başında Amerika’ya kaçmayı planladığı ve sahip olduğu şeyleri önceden yolladığı da vardır. Bu eşyalar arasında pasta sever kraliçenin İran ve Ankara kedilerinin de olduğu ve sonradan bahsi geçen kedilerin Amerikan yerli kedileri ile kaçıp çiftleştikleri, dolayısıyla da sonuç olarak Maine Coon’u oluşturdukları söylenir.
Ne yazık ki, bir evcil kedinin ve bir rakunun aşık olarak, türe ismini veren orijinal Maine Coon kedi yavrularını dünyaya getirdiklerine dair romantik masalın ya da teorinin doğruluğu hakkında herhangi bir kanıt yoktur. Düşünülecek olursa, bilimsel olarak da böyle bir çapraz türlü çiftleşme imkansızdır. Bundan biraz daha az olası bir başka teori de, bir evcil kedi ile güney Kanada’dan orta Meksika’ya kadar yayılmış noktalı vahşi erkek vaşağın (Felis rufus) çiftleşmesidir.
Teoriler bitmez tabi ki. Bir başka teori ise, aslında ilk Maine Coon’ların MS. 1000 yılı dolaylarında Kuzey Amerika’ya gelen Vikingler ile karaya pati basmış Norveç Orman Kedileri olduklarıdır. Bu hikayeyi destekleyecek tek veri, ünlü Norveçli kaşif Leif Eriksson’un ya da takipçilerinin güneydeki Vinland’a giderken yolda Maine’e uğramalarıdır. Yine, Coon adında bir kaptanın, 19. yüzyılın başlarında Kuzey Amerika’ya yanında Ankara ya da İran kedileri getirdiği söylenir. Her ne kadar kaptanın adı bir muamma olsa da, böyle bir teori Maine Coon’un en olası ve basit açıklaması olacaktır: ilk kolonistler zamanından nesiller boyu yetişmiş evcil bir kısa tüylü ile sonradan ithal edilmiş kaçak bir uzun tüylünün kazayla çiftleşmesi.
Dayanıklı Tür
Maine Coon kedisinin tarihi de kendisi gibi görkemlidir. Bu tarihte yer alan efsaneler kendisini zaman zaman 18 kg olarak bile anlatmıştır. Bu da diğerleri gibi pek mümkün değil; çünkü o zamanın şartlarına göre neredeyse vahşi tabiatta öyle bir cüsse-kilo oranı yapıp sağ kalmak zordu. Bu türlerin normal ağırlığı 5 ile 7 kilo arasındadır, ki bu da Maine Coon’u fiziksel olarak en büyük türlerden biri yapmaya yeter.
Maine, Amerika’nın en kuzeydoğusunda, Kanada sınırında yer alan, yılda 211 cm kar yağışı alan çok soğuk iklimli bir yerdir. Böylece Maine Coon’un uzun tüylere ve sağlam bir yapıya sahip olması şaşırtıcı değil. Ne var ki, kesin olan birşey de Maine Coon’un bir şov kedisi olmadan önce nesiller boyu çok sevilen bir çiftlik ve ev kedisi olduğudur. Çevikliği, kahramanlığı ve dayanıklılığına dair olan ünü çok yerindedir. Bir Maine Coon kedisi, çetin kış şartlarında bile hayatta kalabilmek için evrimleşmiştir.
Sırtındaki ve yanlarındaki sert koruyucu tüyler ekstra yalıtım sağlarken, göbeğindeki yumuşak tüyler kar ve buz için bir battaniye görevi görürler. Arasındaki tüylerle büyük patiler, bu türün buzu ve karı rahatlıkla aşmasını sağlar. Büyük ve kedilere göre bile alışılmadık manevra kabiliyetine sahip kulakları, en ufak sesleri ve minik avların ayak seslerini yakalar.
Özellikleri
Maine coon'lar bizim sokaklarımızda gördüğümüz uzun tüylü tekir kedilere çok benzerler. Maine coon kedisinin farkı, yelelerinini bıyunlarının aşağısında da devam etmesi ve yüzlerinin daha ince uzun oluşudur.
Bu kadar uzun ve köklü bir soyağacına sahip olan bir tür olarak pek çok renk çeşidi ve tüy deseni vardır. Bununla birlikte orjinal ve gönüllerin sevgilisi olan gerçek Maine Coon, klasik esmer tekir olanıdır. Bu desen ve pofuduk kuyruk, bir kuzey ve orta Amerika’nın yerlisi olan bir memeli hayvana, yani rakuna benzer. Şüphesiz bu afacan varlığın ismi de kedinin isminin evrimleşmesine katkıda bulunmuştur.
Maine Coon geniş, yapılı, sağlam ve kaslı bir kedidir. Düz, kabarık tüyleri ağırdır fakat dokunulduğunda ipek gibidir. Kafasında ve omuzlarında kısa, diğer bölümlerinde uzun tüylere sahiptir. Geniş bir göğüs, seviyeli bir sırt ve uzun bir vücut bu güzel kafayı taşır. Adeleli bacakları mesafelidir. Büyük, aralıklı gözleri berrak ve cingöz bir ifadeye sahiptir. Kulaklarının da içinden tüy çıkar.
Huyu Suyu
Maine Coon kedileri mükemmel ev kedileridir. İyi huylu, sessiz, uyum sağlayabilen ve eğlence seven bir tabiatları vardır. Genellikle ailede bir bireyi kendilerine favori olarak seçerler. Böylesine bir geçmişi olan kedilerde bekleyeceğimiz üzere şampiyon avcılardır ve gerçekten dışarıya çıkma ihtiyaçları vardır. Belki de eski yarı-vahşi tarihlerini yansıtarak uyumak için en alışılmadık yerleri ve pozisyonları seçerler. Ayrıca soğuğa karşı diğer kedilere nazaran daha dayanıklıdırlar. Bazıları patilerini kullanmakta çok usta olurlar. Patilerini suyla oynamak ve hatta kimi zaman yemek yemek için bile kullanabilirler. Bakım
Özellikle sürekli taranma ihtiyacı olmasa da göbeğindeki ve sırtındaki uzun tüyler birbirine dolaşma eğilimindedirler. O yüzden düzenli bir fırçalama tüylerine iyi gelir. En azından haftada bir taranmalı ve düğümleri nazikçe açılmalıdır. Genellikle iki ya da üç yavru doğuran anne kediler, kolaylıkla doğumlarını gerçekleştirirler.
Maine Coon kedileri yanıltıcıdır. Oldukça düzensiz tüy toparlaklarına benzerler, fakat büyüdükçe ve olgunluk çağı olan 4 yaşına gelince kaslı, hafife alınmayacak bir kedi olurlar. Yumuşak tüyler büyüdükçe yerini ağır, bol tüylere bırakır ve görünüşte düzensiz olan vücut yapılı, geniş göğüslü ve düzgün bir vücuda dönüşür. Kuyrukları uzar ve uzun yetişkin kuyruk tüyleri çıkartır

MANX KEDİSİ




Kuyruğu olmayan Manx kedisi efsanelerle bütünleşmiş bir kedidir. Hakkında pek çok hikaye anlatılmıştır. Bunlardan biri 1588 yılına, İspanyol donanmasının galip İngiliz filosundan kaçtığı döneme kadar uzanır. Söz konusu donanma İskoçyanın kuzeyinden dolanarak İrlanda Denizine iner, fakat geçirdiği bir kaza sonucu kıyıya yakın bir yerlerde parçalanır. Gemideki İspanyol kedileri yüzerek karaya çıkmayı başarırlar ve orada bir koloni kurarlar; bu adanın adı ise Man Adasıdır. Ne yazık ki bu hikayeyi doğrulayacak bir gemi enkazına ve kuyruksuz İspanyol kedisine ait herhangi bir kayıda rastlanmamıştır.
Orta Çağda geçen bir başka efsaneye göre, adayı ellerinde bulunduran Viking savaşçıları, kedilerin kuyruklarını miğferlerine süs yapmak için çalmışlardı ve anne kediler bu alçakça davranışı engellemek için yavrularının kuyruklarını ısırmaya başlamışlardı. Bir de Man Adası’nın Vikinglerden önceki sakinleri olan Kelt’lere ait olan efsane vardır. Onların geleneğine göre bir kedinin kuyruğuna basan biri, habis kişi olarak suçlanarak engerek yılanlarının önüne atılırdı. Derken halkın inanışına göre ilahi bir önlem olarak kediler kuyruksuz doğmuşlardı ki Keltler bu makus kaderden kurtulsunlar. Manx kedilerinin kökenine dair biyolojik olarak imkansız sınıfına giren fikirler içinde bir kedinin bir tavşanla çiftleştirilmesi vardır. Bu görüş kedinin kuyruğunun tavşana benzemesinden çıkmıştır. Son olarak da ilahi bir efsanevi figür olarak Nuh’la ilişkilendirilmişlerdir. Efsaneye göre, kediler Nuh’un gemisine varan en son hayvanlardı, çünkü özgür tabiatları dolayısıyla acele etmeyi gerekli görmemişlerdi. Kopan tufandan kaçmak için sabırsızlanan Nuh ise gemisinin kapılarını erkenden kapayıp kedilerin kuyruklarının kopmasına neden olmuştu.

Secerenin Kurulması:

Genetik bilim bize daha az romantik ama daha fazla tutarlı bir bilgi sunmuştur. Manx kedisi, adada birkaç yüzyıl önce ortaya çıkan dominant bir gen mutasyonu sonucu ortaya çıkmıştı. 13. yüzyılda Marco Polo’dan tutun da 19. yüzyılda Darwin’e kadar pek çok gezgin güneydoğu Asya’da kuyruksuz kediler gördüklerini söylemişlerdir. Fakat türün orjinal kaynağı Man Adasındaki kedilerdir. Man Adası izole bir adaydı, çünkü ancak 19. yüzyılın sonunda turistik bir ada olarak kullanılmaya başlandı. Bu yüzden Manx kedi türü rahatsız edilmeden sağlıklı bir biçimde gelişti. Adada bilinen kuyruksuz kedilere ait kayıtlar en az 1820’lere dayanır. 19. yüzyılın son yarısında kedi hayranları tarafından “keşfedilen” bu kedilerin 1901 yılında İngiltere’de bir klübü kuruldu.
Kral 8. Edward’ın bir Manx sahibi olması ülkede türe dair ilginin artmasına sebep olduğu düşünülür. Amerikan kedi severler bu kedicikleri 1930’lu yıllarda keşfettiler ve her zaman olduğu gibi, durumu o kadar aşırı boyutlara taşıdılar ki, Man Adası hükümeti adadaki kedilerin geleceği için büyük bir korkuya kapıldı. Sonuç olarak 1960 yılında hükümet tarafından karşılanan bir yetiştiricilik evi kuruldu. Günümüzde hala çalışmaktadır, fakat artık hükümet tarafından yürütülmemektedir. Man Adası’nda Manx kedisi, paraların, pulların üzerine basılan ve resimlerde, mücevherlerde ve seramiklerin üzerinde sıkça görülen çok önemli kültürel bir semboldür.
Manx kedisinin gelişimini sağlayan dominant “M” geni son derece dengesiz ve tahmin edilemezdir. Bu yüzden Manx kedilerinin yetiştirilmesi inanılmaz derecede zordur. Çoğu zaman yavruların anne karnındayken hayata gözlerini yumduğu olur. Kuyruksuz Manx kedilerinin haricinde tam kuyruklu Manx kedileri de vardır.
Özellikleri
Manx kedisinin iki katmandan oluşan bir tüy yapısı vardır: kalın, pamuksu bir iç tabaka ve parlak, çok uzun olmayan ve sert bir üst tabaka. Pek çok rengi vardır. Gözleri tüyleriyle uyumlu olur. Göz renkleri arasında mavi, portakal veya karışık (mavi/portakal) renkleri bulunur.
Orta boyda, yuvarlak bir vücuda sahiptir. Arka ayakları ön ayaklarından uzundur. Omuzları kaslıdır. Kafası yuvarlak ve büyüktür, yanak kemikleri ise oldukça gelişmiştir.Güçlü bir çenesi vardır. Kulakları kafaya yakın tarafta geniştir, üste çıktıkça daralır. Gözleri geniş, yuvarlak bir yapıya sahiptir ve orta boydaki burnuna hafif bir açıyla durur. Kuyruksuz uzun tüylü kedilere Cymric adı verilir.
Hayret verici bir diğer özellikleri ise, kuyruğun kedilerin hareketlerinde ve dengelerinde oynadığı hayati rol göz önünde bulundurulduğunda, kuyruksuz oluşunun Manx kedisinin tırmanma ve avlanma yeteneğini azaltmayışıdır. Bu kediler müthiş iyi ve istekli fare avcılarıdırlar.
Huyları ve Bakımı:bir Manx kedisi yavrusu seçmek bir sürü zorluklar içerir ve uzman bir veteriner tavsiyesine başvurulması gerekir. Manx kedileri koşarken hafif seken, tavşana benzer bir şekilde koşarlar, fakat yürürken gayet normaldirler. Ayakta dururken de kedi gibi dururlar, tavşan gibi bir pozisyon almazlar. Bir Manx kedisi evcil hayvan olarak çok şirin bir tercihtir.
Manx kedisi sadık, sevgi dolu ve sessizdirler. İlgi çekmek için avazı çıktığı kadar miyavlamak yerine mırıldarlar. İlk tanışmalarda temkinlidirler ve eğer çok ses varsa ya da ani hareket yapılırsa fazla heyecanlanabilirler. Manx’lar özellikle tek bir kişi tarafından ilgilenildiklerinde kolaylıkla eğitilebilirler ve sahiplerini bile korurlar. Ailenin bir parçası olmayı severler ve evde yalnız bırakılmaktan hiç hoşlanmazlar. Bu yüzden gün içinde bomboş olan çalışan insanların evleri için pek uygun kediler değildirler. Manx kedileri genelde iki ile dört arasında yavru doğururlar. Yavru kediler çok hassastır ve çok özenli bir bakım isterler. İlk haftalar boyunca sağlıklı görünen yavru kedilerde bile ölüm görülür. Fakat sağ kalan yavru kediler çok hızlı bir şekilde tüm ömürleri boyunca sürecek afacan ve sağlıklı bir oyunculuk yeteneği geliştirirler.

BİRMAN KEDİSİ




Renkli maskesi ve beyaz patileri ile oldukça yakışıklı olan Birman – veya Burma’nın Kutsal Kedisi, ülkemizde fazla yaygın olmayan bir türdür; fakat İngiltere, Avrupa ve Kuzey Amerika’da kedi severler arasında sadık destekçileri bulunuyor.
Evsanevi Tür
Birman kedisinin tarihi en az iki tane çok romantik hikayeye dayanır. Bu öykülerden bir tanesi tarihin derin topraklarında çoktan gömülüp gitmiştir; diğeri ise yaklaşık 100 yaşındadır.Daha eski olan hikaye bizleri Orta Çağa, insanoğlunun en karanlık zamanlarından birine götürür. M.S. 9. yüzyılda, bugün Myanmar (Burma), Tayland ve Kamboçya olan güney-doğu Asya ülkeleri, Khmer Halkı’nın kontrolünde olan tapınak krallıklarıyla bezenmişti. Bu krallıklardan her biri bir Budist Tapınağı’na bağlıydı: bu tapınaklardan en büyükleri Ava ve Myanmar’daki Pegu idi. Tayland’da bulunan Ayuthaya ve Kamboçya’daki Angkor da diğer büyük merkezlerdi. Bahsi geçen bu kutsal krallıklar Thai Akıncıları’nın bitmek tükenmek bilmeyen tehditi altındaydılar – ne yazık ki aynı akıncılar 15. bu tapınakları tamamen yer yüzünden sildiler; ama her zaman en karanlık zamanlarda bile mucizeler olabiliyordu ve bu tapınaklardan bazıları kurtulmayı başardı. Güzel bir doğa ve otantik yapılarla barış, ahenk ve bilgelik için yaşayan bu tapınaklarda Saf kar beyazı kediler yaşardı. Budist inancına göre bu beyaz kediler ölen rahipleri temsil ediyordu. Bu kedilerin özel bir pozisyonu vardı ve her biri büyük bir ihtimamla şımartılırdı. Kimi tarihi yıllıkların yazdığına göre, tapınakları istilacılara karşı korumak için kullanılırlarmış, fakat Birman’lar öyle kibar, uysal bir tabiata sahiptir ki bu efsane biraz olasılık dışı kalır.
Diğer bir efsaneye göre, Lao-Tsun tapınağında baş rahibin dostu olan kar beyaz bir kedi olan Sinh yaşıyordu. Başrahip Mun-ha çok yaşlı ve bilgeydi. Ne var ki sadece tabiatın seslerinin, kedilerin ve insanların sessizliklerinin ve büyük bir uyumun yaşadığı bu tapınak da insanoğlunun hırsından nasibini aldı: bir gece akıncılar tapınağa baskın düzenlediler ve Mun-Ha safir gözlü altın tanrıçanın heykeli önünde meditasyon yaparken onu acımasızca öldürdüler. Bunu gören kedi Sinh, hemen Mun-Ha’nın ölmekte olan vücudunun üzerine sıçradı ve böylece yaşlı rahibin ruhu kediye geçmiş oldu. Tam o anda, Sinh’in beyaz tüyleri heykelden yansıyan altın rengiyle gölgelendi; tek saf beyaz kalan yerleri kutsal efendisinin vücuduna dokuna patileri oldu. Yüzü, kulakları, kuyruğu ve bacakları ebediyet veren toprağın rengini alırken, kehribar gözleri ise tanrıçanın safir mavi gözlerinin rengine büründü. Sinh, 7 gün boyunca Mun-Ha’nın vücudunun yanında yatarak onu korudu, yemek yemeyi reddetti. Sonunda Sinh de son nefesini efendisinin buruşmuş elleri üzerinde verdi ve Mun-ha’nın ruhuyla birlikte cennete yükseldi; tapınağın geri kalan 99 kedisi de Sinh’in yeni renklerine büründüler. İnanca göre bu keidler genç bir rahibin etrafında daire oluşturup dönerler ve o genç Munha’nın yeni başrahip olarak seçtiği kişi olur.Lao-Tsun rahipleri, 19.yüzyılda gözden düşmeye başladılar ve tapınaklarından kovuldular. Bir İngiliz olan Binbaşı Russell-Gordon ve bir Fransız olan kaşif Auguste Pavie rahiplerin ve kedilerinin sınırı geçip Tibet’te yeni bir tapınak kurmalarına yardım etti. Birkaç yıl sonra, 1919’da, bir çift tapınak kedisi bir minnettarlık gösterisi olarak Fransa’ya gönderildi. Erkek kedi yolculuk sırasında öldü, fakat dişi olan anne, yani Sita, Avrupa’daki Birman türünün kurucusu olmak üzere sağ kaldı. Bu hikayelere de dayanarak söylenilebilir ki Birman doğal bir türdür.
Belirgin Özellikleri Olan Bir Kedi
Birman’ın iki belirgin özellikleri derin mavi gözleri ve tüm dört patisinde bulunan beyaz ‘eldivenleri’dir. Arka patilerdeki beyaz işaret bacaklardan yukarı doğru uzar. Ön patilerinin üzerindeki beyaz tüyler yatay ve net bir çizgi halinde diğer tüylerden ayrılırlar ve hiç taşma yapmazlar.
Birman geniş bir kedidir fakat İran’dan daha az hantaldır. Göbeğine doğru indikçe dalgalanma eğiliminde bulunan uzun, ipeksi tüyleri vardır ve en önemlisi iran kedisinde olduğu gibi bu tüyler matlaşmaz ve birbirlerine dolaşıp düğüm olmaz. Boynunda kalın, yoğun tüylü bir yelesi vardır. Vücudu orta uzunlukta fakat yapılı, bacakları dayanıklı ve orta uzunlukta, ve patileri de yuvarlak, sağlam ve parmakları bitişik olacak şekilde oldukça geniştir. Kuyruğu orta uzunlukta ve bol tüylüdür. Geniş, yuvarlak kafasının üzerinde kulakların biraz önünde düz bir alan vardır. Kulakları ise uçları yuvarlak ve birbirinden oldukça ayrıktır. Gözleri badem şekillidir ve her zaman derin mavi olurlar. Vücut rengi dengelidir ve koyu renkler yüzde, kulaklarda, bacaklarda ve kulaklarda yoğunlaşır. Ayaklardaki beyaz işaretler simetriktir.
Değişik Renkler, Değişik Tatlar
Orjinal Birman kedisi koyu kahverengi mühürlü bir renge sahiptir; uçuk bir krem rengi vücudun yanlarına doğru açık kahve şeklinde gölgelenir. Göbek ve göğüs bölgesinde daha koyu kahve gölgeler olur – elbette ki bembeyaz patileri hariç. Burun derisi koyu kahve ve pati altları pembedir. Bu tür renkli kedilerin en saygı duyulanı arka tarafında görülen uçul altın halesi olanlardır ki bu özellik özellikle yetişkin erkeklerde görülür.Mavi mühürlü olan mavimsi-beyaz bir vücut rengine sahiptir; göbekte ve göğüste daha sıcak bir tonu vardır. Ayrıca beyaz patileri hariç koyu, derin mavi mühürleri vardır.Görülebilen diğer renk türleri ise çikolata ve eflatun mühürlü, tekir ve kaliko tarzı olanlar. Fakat en orjinal renk çeşitleri yukartta belirtelenlerdir.
Bakımı
Birmanlar sessiz, uysal, nazik kediler olmalarıyla ünlüdürler ve büyük bir asalet ve güzellikleri vardır. Evdeki insanların ve diğer hayvanların arkadaşlığından hoşlanırlar ve gürültücü olmasalar da oyuncudurlar. Dışarıda serüvene hoş bakmayıp çok iyi birer avcı olmasalar da küçük bir alana kapatılmaktan hoşlanmazlar: eğer bir odaya tıkıp sonra kapısını açarsanız (onlar önce açmazsa) size dik dik bakan bir Birman ile karşılaşabilirsiniz. Yine de uysaldırlar ve aşırıya kaçmazlar. Yaşadıkları yerde ferah bir ortam olmalı ve rahat rahat evlerinde dolaşabilmelidirler. Bu özelliklerinden dolayı onları aile tatildeyken bir pansiyona bırakmak sorun yaratır; ve eğer mümkünse başka türlü bir çözüm bulunmalıdır.
Kısırlaştırılmamış dişiler daha yedi aylıkken olgunlaşabilirler ve kızgınlığa girip coşarlar – hayır, hayır, yanlış okumadınız: resmen coşarlar. Bu kediciklerin çiftleşmeye olan hevesi adeta efsanevidir. Bir kez amaçlarına ulaşınca genelde dört ya da beş yavru dünyaya getirirler. Bu minikler dünyaya neredeyse bembeyaz gelirler, fakat renkleri birkaç günden sonra özellikle kulaklarda ve kuyruklarda olmak üzere değişmeye başlar. Derin mavi göz renkleri ilk başta uçuk bir mavi olur ve kediler olgunlaştıkça koyulaşır.
Bu efsanevi tür oyunculuğu ve iyi huylu birer aile kedisi olmalarıyla ün yapmışlardır.

KEDİLERDE İSHAL


Küçük hayvanlarda oldukça sık rastlanan, mide barsak sisteminin hareket yeteneğindeki bozukluklar sonucu, dışkı miktarının, dışkıdaki su oranının ve dışkılama sayısının artmasıyla karakterize bir semptomdur. Akut ve kronik seyir gösteren bir olgudur. Bu yazımızda akut seyreden ishallerden bahsedeceğiz.
İshaller çeşitli nedenlere ilgili olarak gelişse de başlıcaları;
Bakteriyel nedenler: Mide barsaktaki mikroorganizmaların (E.coli, salmonella, yersinia…) ishale nasıl neden oldukları tam olarak açıklanamamıştır. Ancak dışkı ve ağız yoluyla bulaşmaları ve gıdaları kontamine etmeleri söz konusudur. Özellikle çiğ etlerle beslenen hayvanlarda bu risk artmaktadır (Özelikle salmonella spp). *
Viral nedenler: Kedi ve köpeklerde görülen gençlik hastalığı etkeni olan viruslar, kanlı ishal etkeni olan viruslar gibi birçok viral etkenler ishalin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Düzenli koruyucu aşılamanın önemi burada bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. *
Paraziter nedenler: Hemen her yaştaki hayvanlarda görülürse de gençler daha duyarlıdırlar. En şiddetli belirtilere kancalı kurt olarak adlandırılan parazit neden olur. Diğer mide barsak parazitlerini(ascaridler,coccidiozlar,giardia…) de göz ardı etmemekte fayda vardır.
Toksik nedenler: Yangı giderici ilaçlar, antibiyotiker, kemoterapötikler, antelmentikler, ağır metaller ve insektisitler de ishale neden olabilmektedir.
Beslenme hataları: Aşırı beslenme, karbonhidratça zengin gıdaların verilmesi, ani mama değişiklikleri, yüksek oranda süt ve sütlü gıdalar, yağlı, bozuk ve soğuk gıdaların verilmesi de bir başka grup ishal nedenleridir.
Ekstra diğer nedenler: Candida gibi bazı mikotik etkenler, yabancı cisimler, tıkanmalar, böbrek yetmezliği, pankreas bozuklukları ve başlı başına ishalle seyreden hastalıkları saymak mümkündür.
Klinik Bulgular:
Hayvan depresif bir haldedir. Yukarıda belirttiğimiz nedene göre; sulu yoğurt kıvamında, kanlı ya da mukuslu dışkı görülür. Karın bölgesinde hassasiyet vardır. Su kaybından dolayı deri elastikiyetinde bozulma, kusma, iştahsızlık, solgunluk ve ateş görülebilir. Dışkı içeriğine bağlı olarak rengi ve kokusu farklılık gösterebilir.
Tanı:
Tanıda anemnez, klinik bulgular, laboratuar bulguları ya da spesifik testlerle etken belirlenir.
Tedavi:
Öncelikle veteriner hekime mutlaka başvurulmalıdır. 24-48 saat gıda verilmemesi, hayvanın sakin bir ortama alınması, pirinç lapası ve patates verilmesi gibi gıdai tedbirler alınmalıdır. Gıdalar küçük porsiyonlar halinde ve sık verilmelidir. Kaybedilen elektrolit dengesini yerine getirmek için elektrolit tedavisi mutlaka yapılmalıdır. Veteriner hekiminizin önereceği semptomatik ve destekleyici tedavi protokulüne mutlaka uyulması gerekmektedir. Etkenin ortadan kalkmasıyla, hastaların çoğunda yıkımlanmanın şiddetli olması durumunda dahi barsak epitelyum katmanının kendisini yenilemesi 3-5 gün gibi kısa bir süre sürmesi sonucu iyileşme hızlı bir şekilde sağlanır. Ancak unutulmamalıdır ki; basit bir ishal gibi düşündüğünüz hastalık petlerimizi kaybetmemize neden olabilmektedir.
Koruma:
Viral nedenli ishal problemlerini yaşamamak için kedinizin aşılarını ihmal etmemeli, gerektiğinde bağışıklık sistemi aktivatörleri kullanılmalıdır. Paraziter uygulamaları aksatılmamalı ve kedinin diyetine dikkat edilmelidir.

KEDİLERDE AİDS (FİV)



Kedilerde immun yetmezliğe neden olan bir enfeksiyondur. Özellikle sokaklarda yaşayan veya dışarıyla ilişkisi olan erkek kedilerde daha sık görülmektedir. Etken ilk kez 1987 yılında izole edilebilmiştir.
Nasıl Bulaşır?
Kedilerde enfekte salya ve ısırık yoluyla bulaşır. Ayrıca enfekte kedilerden yapılan kan nakillerinden de bulaşma söz konusudur.
Etken insandaki HIV ile benzerlikler gösterir. Klinik olarak kedi AİDS'i kronik seyirli değişik derecelerde bozukluklar, bağışıklık sistemini baskılayan ve yardımcı bağışıklık hücrelerinin azalmasıyla karakterize bir enfeksiyondur.
Belirtileri nelerdir?
Hastalarda değişken bir klinik tablo gözlenir. Ateş, kulak enfeksiyonu, ağız mukozasında bozukluklar, kronik böbrek yetmezliği, kronik ishal ve solunum yolu bozuklukları en sık görülen belirtileridir. Hayvanın aktivitelerinde azalma, halsizlik, iştahsızlık ve kilo kaybı şikayetleriyle hekime başvurulur. Bazen anemi de bu tabloya eşlik eder. Enfeksiyon bazen yıllarca belirti göstermeyebilir.
Hastalığın Tanısı:
Veteriner hekiminizin yapacağı ayrıntılı muayane ve spesifik testlerle tanı konur.
Tedavisi mümkün müdür?
Hastalığın kesin tedavisinin olmamasına rağmen semptomların düzelmesi amacıyla destekleyici tedaviler uygulanabilir. İnterferon (Virusler üzerinde etkisi olan doğal bir protein) uygulamaları yapılabilir. Sekonder enfeksiyon oluşumunu önlemek amacıyla uygun antibiyoterapi ve vitamin takviyeleriyle hayvan desteklenmelidir. Burada unutulmaması gereken konu, yapılan tedaviye rağmen hastalık açısından pozitif olan kediler negatife dönmezler. Yapılan iyi bir tedaviyle hastanın ömrü aylarca hatta yıllarca uzatılabilir.
Hastalıktan Korunma Yolları:
Alınacak en önemli korunma önlemi, enfekte hayvanların birbirleriyle teması mümkün olduğunca önlenmelidir. Viral enfeksiyonlardan korumanın yolu aşılamadan geçmektedir. Hasta olan hayvanlara aşılama yapmanın faydası söz konusu değildir.
Kedi AİDS'i İnsanlara geçer mi?
Bu konuda yoğun çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır. Bugünkü bilgilere göre kedi AİDS'i insanlar için bir risk oluşturmamaktadır.

KEDİLERDE DERİ HASTALIKLARI


Genel bir yaklaşımla kedideki deri hastalıklarına değincek olursak, deri üzerindeki bir değişiklik, kaşıntı veya tüy dökülmesi bize bir ya da birçok hastalığın aynı anda olabileceğini gösterir. Örneğin egzema ile başlayan deri hastalığında sonraki dönemlerde açık yara üzerindeki bölgelere mantar ve uyuz etkenleri yerleşebilir. Ya da hiç açık egzema olmadan da uyuz veya mantar görülebilir. Bunun yanında kene ve gıda alerjisi de oluşabilir. Alerjiyi bir piramit gibi ele alırsak, gıda alerjisi piramitin en tepesindeki kısımdır. 100’e yakın alerjiye neden olan madde bilinmektedir. Bir maddenin alerjen olması molekül ağırlığının yüksek olduğunu gösterir. Bu yüzden molekül ağırlığı düşük olan mamalar tercih edilmelidir ve bunlar veteriner hekiminizin tavsiyesi ile kullanılmalıdır.
Kedilerde Mantar
Mantarı oluşturan nedenlar arasında yoğun ilaç kullanımını, bağışıklık sisteminin zayıf oluşunu, kulakta başlayan enfeksiyonun aşırı nemli bir ortam olmasından dolayı vücuda yayılmasını sayabiliriz. Çoğunlukla kedi ve köpeklere has olan mantar türü için aşı geliştirilmiştir, bunu veteriner hekiminize danışabilirsiniz. Aşı programına dahil edilebilir veya tedavi amaçlı kullanılabilir, yani hem koruyucu hem de tedavi amaçlı kullanılabilir. Kedilerde Uyuz
Uyuz etkenleri birkaç türdür fakat bunlardan biri insana da bulaşabilir. Mikroskobik bir parazit olan uyuz etkenlerini gözle görmek çok zordur. Bazıları derinin yüzlek kısımlarına yerleşebildiği gibi kıl folliküllerine veya derinin derin katmanlarına da yerleşebilir. Uyuz etkenleri, bağışıklık sisteminin zayıf olduğu kedilerde daha fazla ortaya çıkar. Uyuz hastalığı tedavisi uzun süren, zor geçen bir hastalıktır. Bu yüzden çok sabırlı olmak gerekir, tedaviye rağmen bazı hayvanlar bu etkeni ömür boyu taşıyabilirler. Yine kulakta başlayan uyuz etkeni zamanla tüm vücuda da yayılabilir.
Kedilerde Kene
Kene, kan emmenin yanında birçok hastalığın da taşıyıcısıdır. Bu demek oluyor ki, kan emdiği sırada birçok hastalık etkenini de hayvana bulaştırabilir. Evde yaşayan petlerimizde bile kene görülmesinin nedeni, onları bizim farkında olmadan giysi ve ayakkabılarımızla ev ortamına taşımamızdır. Keneler daha sıcak bir ortam ve konakçı spesifik olmamasından kaynaklanmasından dolayı kedimizi ısırıp kanını emebilir. Ayrıca kedimizde ve bizde alerjiye neden olabilir.
Kedilerde Gıda Alerjisi
Alerjiye neden olan 100’e yakın etken vardır demiştik; çoğu özellikle bahar ayında artar. Bununla birlikte yıl boyu alerjiye neden olan etkenler de bulunmaktadır. Alerji, çoğu kez deri üzerinde karşımıza çıkar ancak solunum ve sindirim sisteminde de rastlanabilir. Bahar aylarında kavak, çınar, söğüt gibi ağaçlardan alerji olduğu, dişilik hormonu dediğimiz östrogenin fazlalığı, sentetik, yün, pamuk, gıdaya gelince tavuk başta olmak üzere hindi ve diğer et ürünlerine de alerji gelişebilir. Bugün alerji sorununu kesin çözüme ulaştıracak çalışmalar yapılmaktadır. Hayvanın kanı alınıp labaratuara gönderildiğinde ona has allerjenler belirlenip sırf o allerjenler için hastaya ait aşı üretilmektedir. Türkiye’de de son zamanlarda bu uygulama başladı.

KEDİLERDE AŞI YERİ SARKOMLARI




Bağışıklık sistemi nedir?
Bağışıklık sistemi, dostlarımızın uzun ve sağlıklı yaşaması için hayatsal rol oynayan bir yapıdır. Bu oldukça karmaşık yapılı sistemin en önemli fonksiyonu onu ölümcül olabilecek hastalıklara karşı korumaktır. Bu amaçla bu sistemin özel hücre ve molekülleri vardır. Bunlar hastalıklara sebep olan bakteri, virüs, parazitler ve diğer mikrop taşıyan etkenlere karşı savaşırlar.
Aşılar ne işe yararlar?
Aşılar hastalık yapan etkenlerin az ve zayıf şekilde organizmaya verilmesi prensibine dayanır. Burada amaç, bağışıklık sistemine “bak işte, bu hastalık etkeni” demektir. Bağışıklık sistemi bu durumda hemen bir savunma yaratır. Ancak tabi ki aşı ile verilen doz, dostunuzu hasta etmez. Fakat oluşan savunma hücreleri vücudunda kalır ve hastalık etkeni ile karşılaşınca savaş verir. Bu sayede de dostunuzu bir çok hastalığa karşı korurlar.
Aşı yeri tümörleri nedir?
1980’lerin sonlarında veteriner patologlar Hendrick ve Goldschmith kedilerde yeni bir kanser formu tespit ettiler. Ve 1991 yılında bunu bilim çevrelerine duyuran yayınlar yaptılar. Bu kanserin vakalardaki ortak özelliği, aşı bölgesine yerleşmesi; yani 2 omuz arasında görülmesidir. Yıllar geçtikçe aşılanan kedi sayısı arttıkça hastalığın görülmesi de sıklaşmıştır. Bunun üzerine 1996 yılında Amerika’da bu hastalığa karşı kedi sahiplerini bilinçlendirmek, hastalığın oluşumunu azaltmak ve hastalığı daha yakından araştırmak amacıyla VAFSTF adı altında bir birlik kurulmuştur. Bu örgüt, bu hastalığı konu alan bilimsel çalışmalara da sponsor olmuştur. Böylelikle 1996’tan beri son 10 yıldır, bu hastalıkla ilgili bilgilerimiz artmaktadır. Zamanla yapılan bilimsel araştırmalar göstermiş ki hastalığın ortaya çıkışı 2 tarihsel bulgu ile çakışmaktadır:• 1985 yılında Amerika’da ilk kez o yıla kadar kedilerde kullanımına izin verilmeyen Aliminyum katkılı Leukemia aşısı deri altı yolla uygulanmaya başlamış ve yaygın bir uygulanma şansı bulmuştur.• 1987 yılında da Pensilvanya eyaletinde kedilere kuduz aşısının her yıl düzenli olarak yapılması kanunlaştırılmıştır. İşte bu gelişmeleri takiben, hastalık sıklaşmıştır. Bunun üzerine hasta sahiplerini bu konuda bilinçlendirme çalışmaları hızlanmıştır.
Bu hastalığın görülme sıklığı nedir?
Belirttiğimiz gibi, zamanla aşı uygulamaları yaygınlaştıkça hastalığın görülme sıklığı da artmıştır. Öyle ki ilk araştırmalarda rakam 1/10.000 aşılama iken, zamanla artmış ve 13/10.000’e kadar gelinmiştir günümüzde. Yani her 1000 aşı uygulamasında 1,3 kedide bu hastalığa yakalanma görülmektedir. Bu elbette istenmeyen bir sonuçtur. Bu nedenle bu hastalığı tedavi etmek zor olduğundan, hastalığın tedavisini araştıran araştırmacıların yanı sıra bazı veteriner hekimler de hastalığın ortaya çıkışını azaltmak adına koruyucu önlemler araştırmaya başlamıştır.(myofibroblastlar bu tümörün oluştuğu deri altı doku hücreleri-elektromikroskop görüntüsü)
Hastalıktan korunmak için neler yapılmalıdır?
Aşı uygulamaları veteriner hekimliğin koruyucu nitelikteki en önemli kısımlarından biridir. Salgın ve öldürücü olan bir çok hastalığın yayılmasını önlemek ancak aşılama ile mümkün olmuştur. Hastalığa yakalanmadan yapılan aşılar ile bağışıklık sistemi önceden uyarılmış olur. Bunun avantajı organizma bu hastalığın etkeni ile tekrar karşılaştığında bu etkene karşı bir savunma aracı zaten hazır olduğundan hastalığı yenmesi kolay olur. İşte böylesi önemli bir uygulamanın ihmal edilmesi söz konusu olamaz. Ancak bu kötü huylu tümöral hastalığa karşı da bazı tedbirler alınmalıdır. Örneğin, Amerikalı meslektaşlarımız kedilerde özellikle kuduz ve lökemi aşılarını bacaklara ve deri altına uygulamayı daha yararlı bulmuşlar. Ayrıca yurt dışında yaygın bir kullanım alanı bulan, burun deliklerinden sıvı verilerek uygulanan aşılar ( intra-nasal) da yakın bir gelecekte ülkemizde de uygulama alanı bulacaktır. Bu aşılarla bu hastalıktan korunmada önemli bir yol kat edilmiştir. Bazı veteriner hekimler ince iğneler kullanarak daha az reaksiyon yaratmayı denemişlerdir. Ama en önemli aşama bir çok hastalıkta da olduğu gibi erken teşhistir.
Bu hastalık ne zaman ve nasıl ortaya çıkar? Nasıl fark edebiliriz?
Genellikle aşıyı takiben 15 gün - 3 yıl içinde ortaya çıkar. Bu geniş bir zaman sürecidir. Bu dönemde inmeyen bir şişlik, geçmeyen bir reaksiyon olarak gözlenir. Eğer bu şişlik sertleşirse, 3 ay boyunca orada kalırsa ve 2 cm’ den daha büyükseve aşı yapıldıktan en az 15 gün ya da 1 ay sonra oluştuysa o zaman acilen veteriner hekiminize başvurmalı ve endişenizi paylaşmalısınız. Unutmayın aşı yeri tümörleri veteriner hekimin aşıyı nasıl uyguladığına bağlı oluşmaz, yani bir hekim hatası değildir. Bir aşırı duyarlılık reaksiyonudur.
Hangi aşılara karşı oluşuyor?
Zamanla yapılan bilimsel çalışmalar bu konuda da büyük adımlar atılmasını sağlamışlar. Öyle ki, bu hastalığın ilk tespit edilmeye başlandığı 1980’li yılların sonlarında, aşıların içinde yer alan aliminyum tuzlarının sebep olduğu sanılırken, yıllar boyu yapılan çalışmalar, bu hastalığın aşı içinde bulunan her bir yapı taşına karşı gelişebileceğini göstermiş. Bugün biliyoruz ki, her ne aşısı olursa olsun ister karma aşı, ister kuduz aşısı isterse de başka her hangi bir aşı, bu her şeye karşı oluşabilmekte. Bu nedenledir ki çözüm aşılarla savaşmakta değil, korumak için dikkat etmekte yatar.
Neden bazı kedilerde oluşurken diğerlerinde görülmüyor ?
Bu aslında tamamen hastalığı etkileyen faktörlerle alakalı. İnsanlarda kanser oluşumunda rol alan bir gen var. Belki duymuşsunuzdur bu gen p53 geni. İşte bu gen kedilerde de bu hastalığın oluşumunda rol oynuyor. Tabi ki sadece bu gen değil bireyden bireye değişmenin nedeni olan bir çok kanser yapıcı gen ve hücrelerde anormalliği sağlayan faktör bu hastalığa sahip kedilerde tespit edilirken, sağlıklılar da tespit edilememiştir. Yani tamamen bir genetik etki söz konusudur.
Eğer böyle bir hastalık oluştuysa neler yapılmalıdır ?
Tabi ki bu her veteriner hekimin kendi hekimlik görüşünü katarak cevaplayabileceği bir sorudur. Ama en yaygın tedavi yollarına bakacak olursak: - Öncelikle cerrahi müdahaleden bahsetmekteyiz. Bu da oluşan kitlenin bir an evvel operasyon ile alınması demektir. Gerekli görülürse birden fazla kez operasyon yapılabilir. Teşhiste yaygınlıkla kullanılan bir araç bilgisayarlı tomografidir. Bu yöntemle yapılacak cerrahi müdahale içinde hekim bilgi sahibi olacaktır. - Bunun yanı sıra bu dönemde dostunuzun genel durumunu destekleyici, bağışıklık sistemini kuvvetlendiren müdahaleler yapılabilir. Oldukça faydalı etkiler saptanmıştır.- Kemoterapi de bir seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır.- Ancak cerrahi müdahale ile beraber özellikle radyoterapi bu tümöre karşı etkili bir tedavi oluşturur.Anlayacağınız üzere dostunuza yardım eli uzatmak için tek bir yol değil, kombine bir tedavi programı en etkili sonucu verecektir.
Sonuçta:
Aşılar tüm 4 ayaklı dostlarımızın sağlıklı, uzun bir ömür yaşaması için gerekli altın birer armağandır. Onları ölümcül hastalıklardan koruyan armağanlardır. Uzun bir ömrü sizinle paylaşmaları için sağlığa açılan kapılardır. Ancak biz insanlarda bir çok etkene bağlı oluşabilen kanserler gibi, dostlarımızda da bazen istenmeyen tümöral oluşumlar meydana gelir. Aşılar kanser yapmaz. Ancak aynı bölgede tekrarlanan enjeksiyonlardan dolayı bazen vücut aşırı bir korunma cevabı oluşturur. Bu da 10.000 aşılamada 13 oranıyla görülüyor kedilerde. İşte vücudun bu aşırı cevabına karşı bizde bilgi ile donanıp erken müdahale şansını hekimlerimize tanırsak, dostlarımız için bir faydamız daha dokunur.
Unutmamalıyız ki, kedilerde sarkoma dediğimiz tipte kanserler yeni bir şey değildir. Yıllardır zaten var olan şeylerdir. Fakat aşılar etkisi kanıtlanmış ve koruyucu uygulamalardır. Burada aşı yaptırarak bir risk almıyoruz, tam tersine birçok riskten kurtuluyoruz. Önemli nokta şu ki bazen genetik yapılar iyi amaçlarla yapılan bu tarz uygulamalarda dahi istenmeyen sonuçlara sebep olur. Bu bizim aşıdan kaçmamızla kurtulabileceğimiz bir durum değildir. Tam tersine böyle hassas durumdaki bir bireyi daha da ciddi risk altına atmamıza neden olur. Onun yerine bu hastalık hakkında bilgi edinmek daha doğrudur; bilgimiz arttıkça, dikkatimiz artar. Ve böylece dostlarımıza daha rahat yardım edebiliriz.
Leonardo da Vinci yıllar önce demiş ki: “Küçük bir kedi yavrusu, bir sanat şaheseridir.” Ben de sizlere diyorum ki, yardımcı olabildiğimiz her birey; ister 4 ayaklı ister 2, bizim sanat eserlerimizdir. Yeter ki doğru yardım yolunu bulabilelim.

KEDİLERİN AĞZI NEDEN KOKAR


Kötü Bir Nefes Neden Kaynaklanır?Kimi zaman evdeki sevimli dostunuzu kucağınıza alıp sevdiğinizde ya da o sizi yalamaya çalışırken birden rahatsız edici bir koku duyarsınız. Bazen yemek yemede bir problemi olduğunu hissedersiniz; yemek yemek istiyor ama ne zaman mama tabağının başına geçip yemeye başlasa keyfi kaçıp oradan uzaklaşıyordur. Hatta zaman zaman yerde dökülmüş bir diş bulan hasta sahiplerimiz de oluyor.Kedi ve köpekler birçok evcil canlı gibi bilinçli bir diş fırçalama alışkanlığına sahip değillerdir. Evet, çocuklar gibi çikolata ve şekerlemelerle dişlerini çürütmezler ve hatta köpeklerin kemik kemirerek dişlerini fırçaladığına inananlar da vardır, ancak ağız sağlığı bilimsel olarak ortaya çıkan ve pratikte de sıkça karşılaştığımız önemli bir sorundur. Ve ne yazık ki, çoğu hayvan ağrıyan dişlerinin muayene edilmesini bile sevmez, dişlerinde bir ağrı olup olmadığını da size söyleyemez. Bu nedenle rutin Veteriner hekim ziyaretlerinizde gözden kaçmaması gereken bir konudur ağız sağlığı. Diş ve dişeti hastalıkları aynen insanlardaki gibi birçok organ ve sistem için zararlıdır. Dişler üzerinde oluşan pürüzlü yüzeyler bakteriler için iyi bir alandır ve öncelikli olarak kalp, böbrek, karaciğer ve akabinde kemik ve eklemelere karşı zararlı etkileri tespit edilmiştir. En önemli problem, bir bakteri kaynağı oluşu ve vücudun devamlı olarak patojenlerle muhatap olmasına neden oluşudur. Sizin en kolay fark edeceğiniz ise kötü ağız kokusudur (halitozis). Tedavide gecikilmemesi gereken birçok diş ve diş eti hastalığı vardır. Bunlar ağızda belli bir sırayla oluşurlar, zamanında yapılmayan müdahaleler sonucu gitgide artarak diğer bir hastalığın gelişimini sağlarlar. Diş taşları ve plaklar veteriner hekimliğimizde başlıca rastladığımız diş hastalıklarıdır.

Kedi ve köpeklerde önemli diş ve diş eti hastalıkları: İnsanlarda sıklıkla görülen çürük olgularının yerini Veteriner Hekimlikte diş taşları ve plaklar alır. Bunlar başlıca kötü ağız kokusu (halitozis) sebebidirler.

Plak: Diş üzerinde bakteriler ve bunların atıkları, tükürük, epiteller ve yangı hücrelerinden oluşan biyolojik bir film tabakadır. Temiz bir diş üzerinde bir kaç dakikada oluşan bu tabaka giderilmediğinde tehlikeli bir hal alır. Plak oluşumu ile diş üzerine yerleşen bakteriler diş oluklarına yerleşir ve zamanla oksijene ihtiyacı olmayan bakteriler ürer ve bu tabaka giderilmediği müddet boyunca kemik dokuya doğru gelişmeler yapmaya meyillidir. Plaktaki bakteriler tükürükte eriyen yemek artıkları ile gelişirler. İlk hasarı diş etinde oluştururlar ve gingivitis ortaya çıkar.

Tartar (diş taşı): Mineralize olmuş plaktır. Bununla beraber tartar plağın üzerini örter. Tartarlar diş etinin altında ve üzerinde oluşurlar. Tartarlar ilerleyerek periodontitisin oluşumuna yol hazırlarlar.

Gingivitis : Gingivitis diş eti (gingiva) yangısıdır. Eğer kedinizin ya da köpeğinizin diş etinde kırmızı bir çizgi gibi alanlar oluşmaya başladıysa bilin ki artık onu yemek yerken de rahatsız edebilecek hastalıklara doğru giden bir periyoda girdiniz. Gingivitis hafif, orta ve ağır diye adlandırılan 3 aşama ile seyreder; plak oluşumunu takiben diş eti şişer kızarır ve ağrılı bir hal alır. Şiddetli olgularda bu kırmızılık tüm dişetine yayılır, tartar ve plak oluşumu dişetini iterek kendine alan açarken diş eti daha da yangılanır. Bu nedenle hafif derece bile veteriner hekime danışmanız gerektiğini gösteren bir sinyal gibi kabul edilebilir. Gingivitisi veteriner hekiminizin verdiği tedavilerle ve profesyonel bakımla aşabilirsiniz ve geri dönüşümsüz ağız hastalıklarına yakalanmadan dostunuzu kurtarabilirsiniz
Periodontitis: Periodontal dokunun bir hastalığıdır. Çoğunlukla sebep olarak tedavi edilmeyen gingivitler, plaklar ve tartarlardır. Periodontitiste bağ dokular ve dişin kemik dokusu da etkilenir. Bu hastalık kedilerde de yaygın, köpeklerde ise çok daha sık görülen bir hastalıktır. Çoğu vakada erken dönemde gingivitisle başlar ve tedavi edilmediğinde ilerleyen plak oluşumu tartara, lokal etkenlerle beraber bakterilerin kemiğe kadar ulaşmasına ve akabinde periodontal hastalığa neden olur. Periodontal hastalıkta dişin sert dokusu olarak bildiğimiz kısımda oluşan yıkımlaşmalar geri dönüşümsüzdür. Tüm dişler aynı anda aynı derecede etkilenmezler. Erken safhadaki diş hastalıklarında müdahale sonucu hastalık veteriner hekimin tedavisi ile yok edilebilir. Ancak periodontitisin ileri aşamalarında bölge tartar ve plaktan temizlense de kemik dokudan kayıp verdiyse, diş ilk tam sağlıklı formuna geri dönmez. Ve eğer bölgede ki tartar ve plaklar uzaklaştırılmazsa hayvan için oldukça ağrı yapan bu oluşumlar dişi git gide daha çok kayba uğratırlar. Bu nedenle diş hastalıkları fark edilince hemen hekime danışmak ve hastalığın hangi evresinde olduğunun belirlenip tedaviye bir an önce başlamak gerekir. Erken teşhis tüm hastalıklarda olduğu gibi burada da çok önemlidir. Periodontite müdahale edilmediği vakalarda dişlerin dökülmesine kadar gidebilir.
Diğer önemli hastalıklar: Şu ana kadar anlatılanlar kedi ve köpeklerde % 80’lerin üzerinde gözüken hastalıklardı. Ancak, elbette Veteriner Diş Hekimliği bu kadarla sınırlı kalmamaktadır. Bunun dışında kırıklar, çürükler, çene anomalilerine bağlı bazı yüzey bozuklukları (atrizyonlar) dış etkenlere bağlı yüzey aşınmaları (abrezyonlar), odontoklastik rezorbtiv lezyonlar, ağızın kapanma bozuklukları (maloklüzyon), alveolar periostitis, staomatitis, ..... böyle uzayan bir liste ile devam eder.
Bu listede kısmen daha önemli olan Rezorbtiv lezyonlardır ki bunlar köpeklerde nadir ancak kedilerde % 50’lere varan sıklıkla gözlenir. Bu hastalık kedilerde genellikle dişin diş eti ile buluştuğu düzlemde kimi zaman farklı bölgelerde de anormal aşınmalardan oluşur. Genellikle periodontit ve gingivitle beraber seyreder.
Diş Hastalıklarında Tedavi:Öncelikle, tedaviye ne kadar erken başlanırsa, sonucun o kadar başarılı ve kolay olacağını söyleyebiliriz. Yapılacak tedavi tek bir seçenekten ibaret değildir, çünkü diş hastalıklarında vakalar aynı anda birden fazla hastalığı taşır ve farklı dişler farklı derecelerde etkilenirler. Hekim, her bireye özgü bir tedavi planı oluşturur. Genel olarak tüm diş hastalıklarında uygulanabilecek ortak tedavi yöntemi, diş üzerindeki istenmeyen oluşumların (temizlenmesidir)uzaklaştırılmasıdır. Öncelikle oradaki bakteri barınağı konumundaki tartar ve plaklar uzaklaştırılır. Bu amaçla ultrasonic "Cavitron "adı verilen cihazlar kullanılır. Ama elbette ki ne kediler ne de köpekler kendi iradeleri ile dişçi koltuğunda otururlar. Bu da diş temizliğinde genel anesteziyi zorunlu kılar. Diş hastalıkları genellikle 3 yaşı geçen hastalarda gözlenir. İleri yaşlardaki bireyler için güvenli anestezi protokolleri uygulanmalıdır. Periodontitisli olgularda vakaya göre ilaçlarla da bir takviye yapılması gerekli olabilir. Unutmayın ki, tedavi edilince her şey bitmeyecek; bundan sonraki dönemde hastalığın tekrarlamaması için sizin de evde yapabileceğiniz çok şey var.

Siz evde neler yapabilirsiniz?Böyle bir hastalığı ve bunun iyileşme sürecini atlattıktan sonra elbette tekrar yaşanmasını kimse istemez. Verilen medikal tedavinin bitimiyle her şey bitmez; siz de küçük dostumuza yardımcı olmak için onu koruyucu bazı önlemler almalısınız. Bu önlemlerin başında ağız antiseptikleri, diş macunları ve fırçaları, diş kaşıma ipleri, çeşitli kemikler ve her şeyin başında iyi bir beslenme düzeni gelir. Hazır mamaların profesyonel olanlarında hemen her zaman ağız hijyenini sağlamak ve tartar oluşumunu önlemek için bazı katkılar bulunur. Kimi zaman da küçük dostumuzu özelikle dişine iyi gelebilecek bazı mamalarla takviye etmeniz gerekebilir. Kaliteli beslenme de bu aşamada çok önemli! Dişleri koruyucu çeşitli bisküviler ve kemikler en ideal yollardır. • Dişlerdeki tartar ve plak oluşumunu engellemenin en iyi yolu bakteri yerleşimini engellemek amacıyla dişlerinin fırçalanmasıdır. Ancak bu sırada hayvanlar diş macununu tükürmez, yutarlar ve insanlar için üretilen macunlar kedi ve köpekler için zehirli olduğundan onlar için üretilen macun ve fırçalardan kullanmanızı tavsiye ederiz.• Diş fırçasından hoşlanmayan bireyler için parmak fırçalar daha uygun olabilir.• Son olarak da size çeşitli diş iplerini tavsiye edebiliriz.NOT:İNSAN DİŞ MACUNLARI HAYVANLAR İÇİN ZEHİRLİDİR.

KEDİLERDE ÜST SOLUNUM YOLLARI ENFEKSİYONLARI


Kedi nezlesi “Rhinotracheit” kedilerde sık görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Genellikle, hayvan barınaklarında, birden fazla kedinin birarada yaşadığı evlerde veya sokakla bağlantısı olan kedilerde görülen bu hastalık bazen ev kedilerinde de gözlemlenir.
Kedi nezlesinde çoğunlukla iki virüs enfeksiyona sebep olur: Feline Herpes Virüs (FHV - rhinotracheit virüs) ve Feline Calici Virüs (FCV). Bu virüsler zaman zaman aynı anda enfeksiyon oluşturabilirler. Hastalık etkenleri tamamen türe spesifiktir, kedilerde enfeksiyona sebep olurken köpek ve insanlara bulaşmazlar.
Nasıl Bulaşır?Kedi nezlesi, enfekte kedinin ağız ve burun sıvıları aracılığı ile diğer kedilere bulaşır. Enfekte kedi öksürerek, hapşırarak veya solunum yoluyla virüsü ortama bırakır. Hasta kedilere temas etmiş elbise, eşya, taşıma kabı veya insan eli de bulaşma yolları arasında yer almaktadır. Virüs, uygun ortamda yaklaşık 1 hafta kadar canlılığını korur.
Hastalığı geçirmiş kediler “gizli taşıyıcılardır” ve bunlar herhangi bir belirti göstermeden de virüsü yayabilirler ayrıca hastalığı geçirmiş “taşıyıcı” anne kediler de kendi yavruları için enfeksiyon kaynağı olabilir. Yavrulama dönemi anne kedi için stres yaratabilir ve bu da virüs atılımını tetikleyebilir. Böyle annenin yavruları aşılama vakitleri gelene kadar FCV ve FHV ile enfekte olabilirler.
Belirtiler:FHV'la enfekte kedilerde ateş, burun ve gözyaşı akıntısı, konjuktivit, burun tıkanıklığı (bazen ağız açık halde solumaya çalışırken salyaların aktığı) görülür. Hastalık kedinin hayatını tehdit edebilir.
Genellikle kedilerin büyük bir kısmı enfeksiyonu atlatır, hastalığı atlatan kedilerin büyük çoğunluğu sağlıklı görünseler de kronik seyirli burun akıntısı (rinit), konjuktivit, sinuzit, bronşit ve hapşırık oluşur. Bu duruma hastalık sırasında geçirdikleri bakteriyel enfeksiyonların dokularda yarattıkları hasar sebep olur. Dolayısıyla kullanılan ilaçlar ancak geçici sürelerde rahatlık sağlarlar.FCV ile oluşan enfeksiyonlar ise daha hafif seyrederken dilde, damaklarda, dudak ve burunda ülserasyon, orta boyutta depresyon, iştah kaybı gözlemlenir. FCV ile enfekte olan kedilerde bazen ateşi takiben özellikle arka bacaklarda şekillenen ağrılı şişkin eklemler görülebilir. Hastalıkta kuluçka dönemi 2-17 gün arasındadır. Enfeksiyon süresi kedinin bağışıklık sistem gücüne bağlı olarak 1-4 hafta arasındadır.
Hangi kediler enfeksiyona açıktır?Herhangi bir şekilde fazla kalabalıktan, iyi beslenememekten, aşırı soğuk veya sıcak havadan, korku veya başka bir hastalıktan dolayı strese giren kedi “kedi nezlesine” duyarlı hale gelebilir.Özellikle risk altında kabul edilen kediler ise; yavru kediler (bağışıklık sistemleri iyi çalışmaz) veya immun sistemi başka bir hastalıktan dolayı iyi çalışmayan (FeL-V, FIV), kanser, beslenmesi bozuk ve parazit taşıyan kedilerdir.Aşılaması yapılmış ve bağışıklık sistemi iyi çalışan kedilerde hastalığa yakalanabilirlerse de bu kedilerde hastalık daha hafif ve kısa sürede (3-5 gün) atlatılır.
Kedi nezlesi nasıl tedavi edilir?Kolaylıkla tedavi edilebilmesine rağmen, ne yazık ki kedi nezlesi virüsünü yok edecek bir ilaç yoktur. Tedavide ana gaye kedinin bağışıklık sistemini güçlendirmek üstüne kuruludur. Bu amaçla kedinin virüsle mücadelesini arttırmak için iyi besleme, vitamin ve iyi bakım gerekmektedir. Antibiyotikler ikincil bakteriyel enfeksiyonlarla mücadele için kulllanılırlar. Hastalığı ağır geçiren kedilerin daha özel bakım için hospitalize edilmeleri gerekebilir. Böyle kediler genellikle pnömoni tablosu gösterirler ve tedavisi yoğun bakım gerektirebilir.
Hastalıktan nasıl korunulur?Aşılama, korunmada önceliktir. Birden fazla kedinin bir arada yaşadığı barınaklarda ise enfeksiyonu tamamen elimine etmek imkansızdır. Alınması gereken önlemler arasında aşırı kalabalık ortamları yaratmamak, temizlik ve hijyen kurallarına uymak, anne ve yavrular için özel bölmeler hazırlamak ve yeni kediler için karantina odaları bulundurmak ve en önemlisi iyi beslenmelerini sağlayıp paraziter mücadelesine önem vermektir.

KEDİLERDE GÖRÜLEN PARAZİTLER HASTALIKLAR VE KORUNMA



Parazitler, kısaca insanlarda, hayvanlarda ya da bitkilerde bulunan ve yaşamını sürdürebilmesi için gereksindiği besini ev sahibi insan, hayvan ve bitkiden alan canlılardır. Kilo kaybından ölüme uzanabilecek çok çeşitli sorunlara rahatlıkla yol açabilirler.
Kedilerde bir çok farklı tipte parazite rastlanmaktadır. Kedilerinizde parazit varsa sizler içinde tehlike yaratabilirler. Çünkü parazitlerin kedinizden size geçme olasılığı söz konusudur. Parazitlerle mücadele, parazit türüne ve sebep olduğu sağlık sorunlarına göre farklılık arz eder. Bu sebeple öncelikle parazitin türü tespit edilmeli ve ona uygun tedaviye vakit geçirmeden başlanmalıdır.
Genel olarak parazitler tek hücreliler ( protozoanlar ) ve çok hücreliler (metazoalar) olarak iki grupta incelenebilir. Kedi ve köpek gibi evcil hayvanlardan insanlara geçen iç parazitleri şöyle maddeleyebiliriz.
1-) Protozoonlar (Tek hücreli) A-Sporozoalar (Sporlular) *Toxoplazma gondii B-Kamçılılar *Leishmania donovani *Leishmania tropica
2) Metazoalar (Çok hücreliler) A-Plathelminthes (Yassı solucanlar) *Sestodlar (Şeritler) *Echinococcus granulosus (kist hidatik ) B-Nemahelminthes (Yuvarlak solucanlar) *Ancylostoma caninum *Toxocara canis
Yaygın olarak görülen tenya çeşitleri a- Taenia psiformis,T. multiceps,T.hydatijena, T. ovis, T. multiceps, T. serialis, T.teniaformis, T.krabbai. b- Diphylidium caninum c- Echinocochus granulosus, E.multilocularis
Düzenli olarak aşılamaları tekrar edilen hayvanların insan sağlığına hiç bir zararı olmaz. Bu nedenle KİST iğnelerinin yapılması çok büyük önem taşımaktadır.
Kediye verilen pişmemiş et ve sakatat, yıkanmamış yiyecekler, temiz olmayan su parazit almasına neden olduğu gibi avladığı fare ya da kuşu yemesi de parazit alma konusunda risklidir. Çiğ sakatat, et, yıkanmamış sebze ve meyveden insan direk yolla da parazitlerle enfekte olabilmektedir. Bu nedenle hayvanlara verilen gıda dahil kendi gıdamızın da hijyenine dikkat etmeliyiz.
Evde kedi köpek beslemesek de bu hastalıklara yakalanabiliriz. Eve alınan hayvan mutlaka önce veteriner kontrolüne alınmalı, ilaçlamaları kesinlikle veteriner hekim önerisi doğrultusunda uygulanarak devam ettirilmelidir. Öneriler Yavru kediler bağırsak parazitlerine karşı rutin olarak ilaçlanmalıdır. Erişkin kediler de bu parazitlerden etkilenirler. Birçok durumda uygun dışkı muayeneleri bu parazitlerin varlığını teşhis edebilmektedir. Yavru kediler için her aşılamadan önce dışkı örneği alınıp incelenmelidir. Son parazit ilaçlaması yapıldıktan belirli bir süre sonra dışkı örneği muayenesi yeniden yapılmalıdır. Kediye kalp kurdu ve intestinal parazitlere karşı koruyucu bir program uygulanıyorsa yılda bir defa, uygulanmıyor veya kedi evin dışında yaşıyorsa yılda iki üç defa dışkı muayenesi tekrarlanmalıdır.

KUDUZA DİKKAT



Kuduz, tüm sıcak kanlı hayvanlarda görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Etken bir virüstür.Bulaşma Yolları:Hastalıklı hayvanların sağlık hayvanları ısırmasıyla bulaşır. Yani bulaşma yolu salyadır. Ayrıca salyanın açık yaralar ile teması ile de hastalık oluşabilmektedir. Virus salyaya zaman zaman geldiğinden dolayı her ısırılan hayvana hastalık bulaşmamaktadır. Kedilerin tırnaklarını yalayarak virüsu tırmalama yoluyla diğer canlılara bulaştırmasıda olasıdır.Kuluçka süresi:Kuluçka süresi ısırılmadan sonra belirtiler gözükmeye başlayana kadar geçen dönemdir. Kuluçka süresi yaranın derinliği ve baş bölgesine yakınlığı ile ilgilidir. Ortalama süre 2-8 hafta arasında olur. Bazı olgularda 1 yıla kadar kuluçka devresi görülür. Yüz ve kafa ısırıklarında ise süre 1 haftaya kadar düşebilir.Belirtiler:İlk belirtiler ısırık bölgesinde gözükür ve bu bölgede lokal felç gelişir. Ama çoğu zaman gözden kaçar. Bunun devamında davranış bozuklukları oluşmaya başlar. Başlangıçta depresyon ve isteksizlik vardır. Devamında hayvan ısırıldığı bölgeyi ısırmaya ve tırmalamaya başlar. Bu dönemde tenha yerlere kaçmaya ve amaçsız saldırmaya başlar. Ağızdan bol miktarda salya akar. Kaslardaki felçlerden dolayı gıda ve su alımını yapamaz. Tam felç başladığı dönemlerde ses kısıklığı da oluşur.Korunma:1- Kedilerinizin düzenli olarak aşılamalarını yaptırmalısınız.2- Isıran kedi 10 gün süreyle diğer canlılarla temas etmeyecek şekilde karantinaya alınmalıdır. 3- Şüpheli ısırıklarda kuduz aşısı olmak gerekmektedir.4- Isırılan veya tırmalanan bölgeyi %20 lik sıvı sabunlar, antiseptik solusyonlarla yıkamak gerekmektedir.5- Isırık bölgelerine asla dikiş atılmamalıdır.Kısaca kuduz hakkında bilgi vermeye çalıştım. Kuduz bulaşması zor olan bir hastalıktır. Etken güneşte çabucak etkisini yitirmektedir. Ayrıca ısırık bölgesi iyice yıkandığı zaman yüksek oranda etken etkisini kaybetmektedir. Ama yine de hala ülkemizde görülmektedir.

ANNESİZ YAVRUNUN BAKIMI

Annesiz bir yavrunun kaç günlük olduğunu anlamak için göbek kordonuna ve gözlerine bakmamız yeterli olacaktır. Henüz göbek kordonu düşmemiş ve ıslak ise zaten yeni doğmuştur, henüz birkaç saatliktir. Eğer göbek kordonu düşmemiş fakat kuru ise birkaç günlüktür. Yeni doğan yavrunun göbeği ortalama bir haftada düşer.
Göbek kordonunun bakımı:
Günde iki defa batikon kompresi yapılarak bölgenin enfekte olması engellenmelidir. Kordon kuruyunca birkaç gün içinde batikon uygulaması bırakılmalıdır. Göbek kordonu bir çok bakteri ve virus tarafından kolayca enfekte edilebilir. Mikroorganizmaların kontaminasyonunu engellemek için yavruya mutlaka steril bir eldiven ile müdahale edilmelidir. Direkt elle temastan kaçınılmalıdır. Ayrıca yeni doğan yavru bu nedenle çok temiz bir yerde bakılmalı, hatta eczanelerde satılan hasta altı yatak koruyucu örtülerinden kullanılmalıdır.
Yeni doğanın ısıtılması:
Doğum sonrası yeni doğan yavru ıslak olacağından beden ısısı hızla düşmeye, hypotermi, başlar (ortalama 5 derecelik bir düşüş yaşanır) Hypotermiden korumak için yavru hemen kurutulmalıdır. Bu amaçla bir tutam pamuk ile yuvarlak ve yumuşak manüplasyonlarla yavrunun tüm vücuduna masaj yapılır. Bu işlemden sonra sıcak su konulmuş termofor ya da bir pet şişe içine sıcak su doldurur ve bir havluya sarılarak termofor yavrunun altına konur. Termofor veya sıcak su içeren pet şişe yavruya direk temas ettirilmemelidir. Haşlanmalar meydana gelebilir. Termofor 3-4 saat ara ile yinelenmelidir.
Beslenmesi:
Yeni doğan yavrunun göz kapakları henüz kapalıdır ve kulakları duymaz fakat koku ve tat alma duyuları vardır. Yeni doğan yavrunun henüz emme refleksi güçlü değildir. Doğumdan hemen sonraki ilk 12 saatlik süre içinde yavrular beslenmek zorundadır. Her ne kadar karaciğer glikoz depoları dolu doğsalar bile kan şekeri her geçen zaman daha da düşecektir. Bu nedenle doğumdan hemen sonraki beslenme hayati önem taşır. Hypoglisemi ve buna bağlı ölümler gerçekleşebilir.
Kısa süre içinde bir çay bardağı kaynamış ve ılıtılmış su içine bir küp şeker ile hazırlanan solusyondan birkaç damla içirilir ve daha sonra biberon maması verilerek genel durum güçlendirilmeye çalışılır. Beslenmesi için gerekli olan biberon ve biberon maması veteriner klinikleri ve pet shoplarda rahatça bulunabilmektedir. Eğer mama bulamıyorsanız pirinç unu, şeker ve su (veya pastörize inek sütü) ile hazırlanacak bir mama geçici süre kullanılabilir. Ayrıca eczaneden 0-3 aylık bebekler (insan) için olan mamalardan da kullanabilirsiniz. Mamanın tüketim tarihinin dolmamış olmasına mutlaka dikkat edin.
Mamanın hazırlanışı:
Bir cezvede içme suyu kaynatılır ve kaynayan su önceden içi sıcak su ile çalkalanmış biberona boşaltılır. Biberonda bulunan her çizgi için bir ölçek mama konulup topaklar kayboluncaya kadar iyice çalkalanır. Hazırlanan mamadan birkaç damla bileğimize damlatılır, eğer bileğimiz yanmıyorsa yavru beslemeye başlanabilir. Biberon 45 derecelik bir açı ile yavruya verilir. Beslenme sonrası yavrunun ağız temizliği ılık suya batırılmış bir pamuk veya gazlı bez ile yapılmalıdır. Yeni doğan her üç saatte bir beslenmelidir. Bir defada aldığı mama miktarı ilk hafta 2-6 cc., ikinci ve üçüncü haftalarda bu doz biraz daha artarak 10cc.’yi bulur. Dördüncü haftadan itibaren ek gıdaya geçmeye başlanabilir.
Ek gıda olarak piyasada bulunan birinci sınıf püre konserve mamalar yedirilebilir. Ek gıda geçişleri ilk gün günde bir defa ve bir öğünlük olmalıdır, gün geçtikçe biberon mamasının yerine ek konserve gıda verilmelidir. Yavru 5-6 haftalık olduğunda kuru mamaya başlatılabilir. Kuru mama geçişleri de konserve mamada olduğu gibi yavaş yapılmalıdır. Kuru mamada dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta; birinci sınıf olması şartının dışında kuru mama kroketlerinin ince ve kolay kırılabilir olmasıdır. Ek gıda olarak pastörize inek sütü verilebilir; fakat süt sulandırılmadan verilmelidir. Burada süt içince ishale neden olan şey, sütün içindeki laktozdur. Yavrularda henüz laktoz toleransı gelişmediğinden sütü sulandırmak yerine verilecek olan süt miktarı az tutulmalı ve yavru tolere ettikçe miktar arttırılmalıdır. Veya marketlerde kolayca bulabileceğiniz laktozsuz sütlerden verebilirsiniz. Süt sulandırıldığında besin değeri düşer. Zaten yavrunun günlük alması gereken protein miktarı süt tarafından yeterli miktarda karşılanabilir.
idrar ve dışkının yaptırılması

Yeni doğanın sfinkterleri henüz gelişmediğinden idrar ve dışkıyı kendi başına yapamaz. Normal şartlarda anne kedi, yavrunun perineal bölgesini diliyle yalayarak idrar ve defekasyonu uyarır. Anne kedi olmadığı için ona bakan kişi her beslenme öncesi ve sonrası yavrunun idrar ve dışkılama işlemini yaptırmalıdır.
Bu işlem için bir parça pamuk, su ile çok az ıslatılarak yavrunun perineal bölgesine yavaş dokunuşlarla idrar ve defekasyon yaptırılır. Pamuk ile masaj genital organdan anüse doğru olmalıdır (yani genital organdan kuyruk altına doğru). Genital organın dışkı ile kontamine olması sonucu üregenital sistem hastalıkları çok kolay gelişebilir.
Gazının çıkartılması:
Karın bölgesine (göbek) kuru bir parça pamuk ile yuvarlak hareketlerle masaj yapılarak gaz çıkartılmaya çalışılmalıdır.
Yavrunun Yatırılması:
Yeni doğanın enfeksiyon ajanları tarafından kontaminasyonunu engellemek ya da en aza indirgemek amacıyla daima temiz bir altlık kullanılmalıdır. Bu amaçla eczanelerde bulunan hasta altı yatak koruyucu örtülerinden kullanmak yerinde olur. Küçük bir sepet ya da kutucuğun içine altta bir havlu ile sarılmış termofor ve onun üzerine hasta bezi konulmuş bir yatak bebek kedi için ideal olacaktır. Yavru içine konulduktan sonra mutlaka sepet veya kutunun üzeri hava alması engellenmeden kapatılmalıdır.Yavru beslenme ve bakım işlemleri haricinde yatağında tutulmalıdır. Yatak koruyucu örtüsü en az günde bir defa yenisi ile değiştirilmelidir. Köpek yavrularında olduğu gibi yatağının altına saat koymak kedi yavruları için gerekli değildir.

Son olarak size bazı ipuçları:
Yavru sürekli niçin miyavlar?Karnı açtır, İdrar ve dışkılama ihtiyacı vardır, Gazı vardır, Isınmaya ihtiyacı vardır...

ANA HATLARIYLA YAVRU KEDİ BAKIMI


Kediler, çoğunlukla hayatımıza tesadüf eseri girerler. Sokakta yürürken bacaklarınıza sürtünüp sizden yardım isteyen bir yavru kediye rastlarsınız, annesini kaybettiği için ciğerleri dışarı fırlayana kadar bağırarak ağlayan kedi sesinin peşinden gidersiniz, ilk görüşte aşk olabilir, ya da hapis gibi parmaklıkların ardında onu görürsünüz ve çarpılırsınız. Bazen anne kedi yavrularına bakmanız için sizi seçebilir. Ya da anne kedi o yavruyu besleyemeyeceğini bilir ve bir köşeye bırakır. Her ne şekilde olursa olsun, karşınıza çıkan yavru kedi size kesinlikle iyi şans getirir.

Tesadüfler dışında bir yavru kedi sahiplenmek istiyorsanız; ırk, yaş ve cinsiyet tercihi yapabilirsiniz. Örneğin tekir (harika bir tekir gibisi yoktur), ankara, van, sarman, siyam vb. ya da aşı programı tamamlanmış bir yetişkin de olabilir. Sokaktan veya petshoptan kedi sahiplenmeye niyetliyseniz genel sağlık durumuyla ilgili dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var.
1. Kedinin gözleri çapaksız ve kuru olmalı, canlı bakmalı,
2. Tüyler parlak ve düzenli, temiz olmalı, ıslak ve yapışkan görünümlü olmamalı,
3. Kulaklar temiz ve akıntısız olmalı.

Kedi sahiplenmeden önce göz önüne alınması gereken en önemli konu; sizin kedi bakmaya hazır olup olmadığınızdır. Şu bir gerçek ki, kedi size çok şey öğretir ve bir kediyle birlikte yaşamak, ödüldür.

Doğru Zamanlama

Yavru kedi sahiplenmek için en doğru zaman 2-3 aylık.
yavru, sütten kesilmiş ve annesi tarafından verilen temel eğitimleri tamamlamış olur.
Ne yazık ki bir süredir 1 aylık, hatta ondan da küçük kedi istemek, 2-3 aylık kedileri “yaşlı” görmek moda oldu. 1 aylık bir kedi bile henüz annesinden ayrılmaya hazır değildir. İleriki yaşlarda onu hastalıklardan koruyacak bağışıklık sisteminin gelişiminde çok önemli rol oynayan anne sütünden henüz kesilmemiştir. Bu kadar erken anneden ayrılan yavru kediler, ilerleyen yaşlarında daha çok hastalık riski taşır. 8-12 haftalık olana kadar anne ve kardeşlerinin arasında büyüyen yavru kedi, tuvalet, avlanma, oyun gibi önemli becerilerini geliştirme fırsatı bulur.

Eve İlk Geliş

Yavru ya da yetişkin bir kedi eve ilk geldiğinde onu her tarafı kapatılmış, kaçma şansı olmayan bir alana alın. Bu sakin ortamda kedinizin çevreyi koklayarak tanır, dolayısıyla güven duyması sağlanmalıdır. Yavru kedi ilk anda kendisini yalnız hissedebilir, annesini ve kardeşlerini arayabilir. Onu kucağınıza alarak hatta onu kucağınızda tutarak çevreye alıştırmayı deneyin. Onunla konuşurken yumuşak bir sesle kullanın ve sakın bağırmayın, ani haraketler yapmayın. Zaten diken üstünde olan kediciği daha da tedirgin etmeye hiç gerek yok.

Kediniz yeni geldiği evde bir süreliğine saklanabilir ve ortaya çıkmayabilir. Sabırla beklemelisiniz, hatta 24 saat ilk gittiği yerde tuvaletini yapmayabilir. Bu durumda onun yakınına yemeğini, suyunu koymalı ama üstüne gitmemelisiniz. Yeni eve gelişte adaptasyon problemi, bir yerine iki kedi veya kardeş almak ile minimum şekilde azaltılabilir. Bu durumda sizinle kediler arasında paylaşılacak dostluk, ilave masraf ve gayrete değecektir. Birbirleri ile oynayarak fazla enerjilerini atabilir ve yalnızlık çekmezler.

Yavru kedi, meraklı ve hiç büyümeyen bir bebek gibidir. Ulaşabileceği yerlerden keskin, yutulabilir, kırılabilir eşyaları kaldırmanızı öneririm. Eviniz onun için yepyeni bir dünya ve ona göre bu dünyada keşfedilecek o kadar çok şey var ki... Özellikle elektrik kablolarına dikkat: Dişleri kaşınan yavru kediniz ince, cep telefonu, bilgisayar kablolarını kemirmeyi deneyebilir.

Yavru kediler günde 16 saatten fazla uyurlar. Kedi için uyku hep önemlidir ama yavru kedi için uyku neredeyse hayatın anlamıdır. Yavrular, kendilerini bazen oyuna o kadar kaptırırlar ki, enerjilerinin bittiğini fark etmezler bile. Oyunun ortasında pıt diye yere yığılıp uyuyan kediler bile var.

Uyku bu kadar önemliyken, bir uyku düzeni yaratmak da şart elbette. Bazı kediler yatağımızda bizimle yatmayı tercih eder, bazıları kendi sepetlerinde. Hangisini tercih edeceği sizin de seçiminize kalmış. Eğer bir kere kendi yatağınızda sizinle birlikte yatmaya alıştırırsanız daha sonra onu bu alışkanlıktan vazgeçirmeniz zor olur. Yaz sıcağında boynunuza atkı gibi dolanmış bir kediyi kapı dışarı ettiğinizde neden yataktan atıldığını hiçbir zaman anlamayacaktır. Ama yatağa alternatif süslü ve cazip bir sepet hazırlarsanız fikri değişebilir.

Biraz da günün geri kalanında yani uyumadıkları 8 saat içinde neler yaptıklarına bakalım:

Beslenme

Yavru kedi için kalorisi yüksek, yoğun protein içeren tam ve dengeli mamalar tercih edin. Bu mamalar kuru ve yaş olabilir. Veteriner hekiminize danışarak günlük vitamin takviyesi de yapabilirsiniz. Yavru kedi, bir iştah canavarı olduğu için günde birkaç kez beslenmeye ihtiyaç duyar. Yemeğinin yanında daima oda sıcaklığında temiz içecek su bulundurun. Su kabı cam ya da seramik olursa daha iyi olur, plastik kapların kullanılması zamanla oluşucak çiziklerin bakteri üretme ihtimalinden dolayı sakıncalıdır.

Tuvalet Eğitimi

Tuvalet eğitimini genellikle anne kedi yavrusuna verir. Ancak anneden erken ayrılmış ve bu eğitimi alamamış yavruları da eğitmek mümkün. Kediniz tuvaleti geldiğinde aranmaya başlar. Eğer kum kabının yerini bulamıyorsa onu sizi kuma yerleştirin ve ön patileriyle kumu kazma hareketi yaptırın. Bazen minik kazalar yaşanabilir, o zaman sakın kızmayın ve yine onu kuma yerleştirin.

Sosyalizasyon

Yavru kedilerin hayatlarının ilk birkaç ayındaki deneyimler, onların yetişkin olarak kişiliklerinin ve mizaçlarının şekillenmesi açısından kritiktir. Bu deneyimler yavrunun annesiyle, kardeşleriyle ve insanlarla etkileşimiyle başlar. Sosyalleşme, sık sık sevilme, kucaklanmayla artar, çalışmalar gösteriyor ki yavru kedinin sevilmesi yetişkin olduğunda onun daha sorumlu olmasını sağlar. Yavru kedilerin büyümeleri esnasında mümkün olduğu kadar fazla sayıda insanla bir araya getirilmesi onların yabancılardan daha az korkmalarına yardımcı olması açısından önemlidir. Aynı anneden doğan yavru kediler her gün sevilirlerse korkulu reaksiyonlar vermeyeceklerdir. Bazı araştırmacılar yavru kedilerin hayatlarının ilk aylarında her gün kucaklanmasını önerirler, böylelikle öğrenme kabiliyetleri gelişebilir. Ayrıca araştırmaya göre yavru kediler, anne yanında iken insana alışmaya daha yatkındır. Annenin yavrularına hiç alarm sinyali göndermediğine ve varlığının onları rahatlattığına inanılmaktadır. Böylece, yavru kedi sizindir!

Diğer Petlerle Tanışma Faslı

Bir petin bulunduğu eve yeni yavru gelmesi büyük bir dikkat ve iyi bir diplomasi gerektirir. Genelde tekil yaşamda daha rahat olan kediler çok gerekmedikçe ortamında başka kedi istemez. Buna ailesi de dahildir. İdeal olanı iki kediyi yavru iken bir arada tutmaktır. Zorunlu durumlardan doğan ortamlarda her şey yolunda gözükse de kaprisler dikkat çekecektir. Böyle bir durumda evdeki kedi, yeni geleni kolay kabul etmez. Doğal olarak bölge onun bölgesidir, orayı korumak ister, yemeğini paylaşmak istemez ve çevresine yeni gelene şüphe ile yaklaşır. Büyük olasılıkla da tepki gösterir. Bu durumda yavru öncelikle başka bir odaya alın, ayrı yemek, su ve tuvalet kabı sağlayın. Böylece yavaş yavaş evdeki kedi diğerinin varlığına ve kokusuna alışacaktır. Önce bulunduğu odayı koklar ve orayı gün içinde bir kaç kez ziyaret eder. Daha sonra iki kediyi gözetiminiz altında karşılaştırın. İlk karşılaşmayı duruma göre kısa tutabilirsiniz. Eğer yavru kediniz uyum sağlamada zorluk çekiyorsa sabırlı olun ve birlikte zaman geçirmelerini sağlayın. Tabi yine gözetim altında.

Oyun - Av

Bir kedinin sağlıklı olup olmadığının en belirgin göstergesi oyun oynamasıdır. Oyun oynamayan, parmağınızı kıpırdattığınızda oyun diye üstüne atlamayan yavru kedide bir gariplik vardır. Yavru kedi oyun oynamayı annesi ve kardeşlerinin yanında ısırma ve patilemeyle öğrenir. Ardından kovalamaca, güreşme gelir.

Yavru kedinizi oynatırken ellerinizi oyuna fazla dahil etmemeye çalışın. Kediniz, kardeşleriyle oynarken dişlerini ve tırnaklarını kullanarak oynadığı için sizinle de aynı şekilde oynamak isteyecektir. Bu alışkanlık haline gelirse onu sevmeye çalıştığınızda da bunu oyun zannedip elinizi tırmalayabilir ve ısırılabilir. Onun yerine çok güzel kedi oltaları, plastik toplar, çıngıraklı fareler var. Ya da en basidinden folyo kağıdı sıkıştırıp top haline getirip oynatın.

Özetle yavru kedinin günlük programını şöyle toparlayabiliriz. 16 saat uyu, geri kalan zamanda ye, iç, yat, oyna... Bu anlmada gıpta edilecek bir hayatları var. :)